ÖZET
Meme parankiminin akut inflamasyonu olan enfeksiyöz mastitlerin tanısı genellikle klinik ile birlikte konulmakla birlikte, gecikmiş tanı ve tedaviye yol açabilecek semptomlarla da karşımıza çıkabilir. Memedeki enfeksiyonun tedavisindeki ana prensip, apse oluşumunu engellemek için mümkün olduğunca erken dönemde tanı konulması, gereklilik halinde uygun antibiyotik tedavisine başlanmasına karar vermektir. Antibiyotik tedavisine rağmen enfeksiyon veya inflamasyon düzelmezse apse oluşumundan veya altta yatan bir neoplaziden şüphelenmek gerekir. Doğru ve ayırıcı tanı, lezyonların temel radyolojik, klinik ve laboratuvar özelliklerinin birlikte değerlendirilmesini gerektirir. Bu yazı enfeksiyöz mastitlerin sık formları olan laktasyonel ve laktasyonel olmayan mastitlerin temel radyolojik özelliklerini kapsamaktadır.
GİRİŞ
Mastitis etiyolojisi enfeksiyöz veya non-enfeksiyöz olan meme parankiminin akut inflamasyonudur. Mastit tanısı genellikle klinik olarak konulur. Meme yüzeyel bir organ olduğundan dolayı bu hastalarda fizik muayenede memede sertlik, hiperemi, ısı artışı, ağrı, endurasyon ve halsizlik şikayetleri olabileceği gibi gecikmiş tanı ve uygunsuz tedaviye yol açabilecek semptomlarla da karşımıza çıkabilir [1, 2].
Meme enfeksiyonları en sık orta yaş grubundaki kadınları etkiler. Meme enfeksiyonu memede bulunan kistik bir lezyondan kaynaklanabileceği gibi, hidradenitis süpürativa gibi bir deri enfeksiyonu olarak veya dilate olan bir duktustan da kaynaklanabilir. Memedeki enfeksiyonun tedavisindeki ana prensip, apse oluşumunu engellemek için mümkün olduğunca erken dönemde tanı konulması ve gereklilik halinde uygun antibiyotik tedavisine başlanmasına karar vermektir. Bir kür antibiyotik tedavisine rağmen enfeksiyon veya inflamasyon düzelmezse apse oluşumundan, non-enfeksiyöz mastitten veya altta yatan bir neoplaziden şüphelenmek gerekir [3].
Memenin inflamatuar hastalıkları patofizyolojik açıdan bakıldığında genel olarak 3 kategoriye ayrılır; enfeksiyöz mastitler, enfeksiyöz olmayan mastitler ve altta yatan malignite ile ilişkili olan mastitlerdir [1]. Enfeksiyöz mastitler genel olarak laktasyonel ve laktasyonel olmayan mastitler olarak ikiye ayrılır [4].
Laktasyonel Mastitler (Akut Puerperal Mastit)
Çoğunlukla ilk gebelikte postpartum dönemdeki ilk 6-12 haftada ortaya çıkar, ancak sütten kesme sırasında da görülebilir ve lohusalık mastiti olarak adlandırılır. Emziren tüm hastaların %20’ye varan bir kısmında laktasyonel mastit gelişir [5].
En yaygın neden olan mikroorganizmalar Staphylococcus aureus’un yanı sıra Streptococcus ve Staphylococcus epidermidis’tir. İlk aşama genellikle, hem subareolar meme kanallarını sıkıştıran şişmeye, hem de deride aşırı bakteri üremesine neden olan meme ucunun çatlaması veya emzirmeden meme ucunun aşınması gibi travmaya bağlıdır. Bakteriler daha sonra travmatize alan yoluyla ve kötü drene olan duktuslar yoluyla ilerleyerek memeyi enfekte eder [6, 7].
Laktasyonel mastit, meme dokusu içerisinde bulunan interlobüler yumuşak dokunun sellülitidir. Hastalarda yüzeyel selülit, lokal inflamasyon, flegmon, apse ve septisemiye kadar giden bir tablo ile karşılaşılır. Yüzeyel selülit meme başındaki çatlaktan başlayarak, meme başı, periareolar deri ve subkütan yağ dokusuna doğru uzanır. Enfeksiyon genellikle meme başı areola kompleksinin yüzeyinin bozulmasından kaynaklanır ve süt stazı enfeksiyon için risk faktörüdür [8]. Bu aşamada süt içerisindeki lökosit ve bakteri sayısı düşüktür. Çoğu staz durumları tedaviye ihtiyaç duyulmadan kendiliğinden düzelir. Ancak staz devam ettiği veya kötüleştiği durumlarda çevre doku içerisinde non-ekfeksiyöz inflamasyon meydana gelir, bu durumda süt içerisinde lökosit sayısı artışı izlenirken, bakteri sayısında artış izlenmez. Bu olguların yaklaşık %50’sinde bakteriyel mastit gelişir ve süt içerisinde lökosit ve bakteri sayısı artar. Memenin inflamasyon olan bölgesinde hassasiyet, eritem, şişlik şikayetleri yanı sıra ateş, titreme, taşikardi gibi inflamasyona sekonder sistemik şikayetler tespit edilir. Fizik muayenede memede sertlik, hiperemi, endurasyon ve ağrı mevcuttur [6, 8, 9]. Duktal stenoz ve alveolar konjesyon süt sekresyonunun aşırı uyarılması durumunda ilerleyebilir; akut bakteriyel mastitin de eşlik edebileceği enfeksiyöz mastite neden olabilir. Bu durum özellikle agresif meme masajı sonucu gelişen doku travması halinde derin dokulara doğru ilerleyerek, tedavi edilmemiş veya inatçı mastitli olgularda komplikasyon olarak flegmon ve apselere yol açabilir [9]. Başlangıçta enfekte meme parankiminde bir flegmon veya organize nekrotik doku, bakteri ve lenfosit koleksiyonu gelişir. Flegmon, vücutta inflamasyon halinde gelişen çevreleyen hiperemik meme parankimindeki kompleks, hastalıklarla ilişkili ve heterojen birikimlerdir (Resim 1). Sert, kitle benzeri bir alanda fluktuasyon olmadan kötüleşen bir mastitis öyküsü varsa flegmondan şüphelenilmelidir [10, 11].
Bu olguların %90’ında anti-inflamatuar ve antibiyotik tedavisi sonucu iyileşme gözlenirken, %10’unda tedaviyi zorlaştıran meme apsesi gelişebilir [11, 12]. Staphylococcus aureus enfeksiyonları daha invazif ve lokalize olma eğiliminde olup erken dönemde apselere yol açabilir. Streptococcus enfeksiyonları ileri evrelerde fokal apse oluşumu ile birlikte diffüz mastitis olarak ortaya çıkma eğilimindedir [13]. Bu nedenle en kısa sürede antibiyotik tedavisine başlanmalıdır. Semptomatik tedavi, NSAİD’lerle analjezi, ılık veya soğuk kompresler ve gerekirse göğüs pompası kullanarak memenin düzenli ve tam drenajı sağlanmalıdır [14]. Tekrarlayan aspirasyonlar ve oral antibiyotiklerin bir kombinasyonu genellikle apse oluşumunu çözmede etkilidir ve şu anda tercih edilen tedavi yöntemidir. Nadiren laktasyonel mastitli olgularda apselerin cerrahi drenajı gerekir. Kadınlar emzirmeye devam etmeleri için teşvik edilmelidir. Emzirmenin kesilmesi sadece yenidoğan için kontrendike bir antibiyotik ile tedavi reçete edildiğinde (örneğin; tetrasiklin, siprofloksasin veya kloramfenikol) veya cerrahi drenaj yapıldığında gereklidir [11].
Mastitli hastalarda deride kalınlaşma aranması gereken bulgulardan biridir. Klinik muayene ile deri kalınlaşması tespit edilse bile radyolojik görüntüleme yöntemleri ile deri kalınlığının ayrıntılı analizi, etkilenen ve kontrlateral meme ile karşılaştırılması yapılmasına olanak sağlar. Yüzeyel sellülit durumlarında ultrasonografide (US) deride fokal veya diffüz kalınlaşma, deri ve subkütan yağ dokusunun ekojenitesinde izlenen diffüz artış, ödeme bağlı Cooper ligamanları gibi fibröz yapılarda hiperemi sonucu oluşan diffüz ekojenite artışı ve bazen konturları düzensiz şekilli lezyonlar tespit edilir (Resim 2, 3). Hiperemi olduğu durumlarda, Doppler US’de damar sayısı ve hızda artış, impedansta azalma tespit edilir [15]. Memenin yağlı dokusunun ekojenitesi artarken, fibroglandüler doku ekojenitesinin azalması sonucu anatomik yapıların birbirinden ayrımı zorlaştığından dolayı bu durumda kontrlateral meme ile kıyaslama yapılır [16]. Deri kalınlığı yüksek frekanslı problar kullanılarak yapılan US incelemede değerlendirilir [15]. Normal bir hastada deri kalınlığı ≤2 mm, periareolar bölge ve inframmer alanlarda ≤4 mm olarak kabul edilir [17]. Meme dokusunda inflamasyon olduğu durumlarda yağ lobülleri hiperekoik olarak izlenir. Bu hiperekoik alanların kapsamı inflamasyonun yerine ve derecesine göre değişir. Meme kalınlığının artması ve ses iletiminin azalması sonucu derin planların incelenmesi kullandığımız yüksek frekanslı probların kullanılması ile zorlaştığı durumlarda, daha derin dokulara penetran fokuslenmiş 5 MHz problar kullanılabilir.
Enfeksiyöz mastitli hastalarda deri altında lenfatik damarların genişlemesi mastitin başka bir ana bulgusudur. US’de kalınlaşmış deri ile deri altı yağ dokusu arasında tübüler vasküler yapılar izlenmektedir. Doppler US bu lenfatik damarlarda kan akımı izlenmemesi ile tanıya yardımcı olur (Resim 4) [1].
Laktasyonel mastitli olgularda ağrı olması nedeniyle mamografi (MG) çekiminde yeterli kompresyon uygulanması zor olmaktadır. Bundan dolayı MG çekimi genellikle yapılmaz. Ancak yapıldığı zaman deride kalınlaşma ve ödeme eşlik eden fokal veya diffüz dansite artışı, kitle, galaktosel mevcut olduğunda düzgün konturlu nodüler dansite izlenebilir (Resim 5) [17, 18]. Ayırıcı tanıda meme kanserli olgularda MG’de izlenen mikrokalsifikasyonlar, laktasyonel mastit olgularında izlenmez. Ancak nadir olmasına rağmen antibiyotik tedavisine yanıt vermeyen akut laktasyonel mastitli hastalarda meme kanserinden ayırt etmek için histopatolojik inceleme gerekebilir [12, 15, 19].
Mastitli olgularda hiperemi diğer bir inflamasyon bulgusudur. Hiperemi memenin en çok yüzeyel kesiminde olur [20]. Hiperemi olduğu durumlarda, Doppler US’de kontrlateral memeye göre arteriyel ve venöz yapıların sayısında ve hızda artış, impedansta azalma tespit edilir (Resim 6) [21].
Memede apse durumlarında deride hiperemi olan bölgede fizik muayenede bir kitle tespit edilir, hastalarda ateş, taşikardi ve lökositoz olabilir. MG’de, subeareolar veya periareolar alanda fokal dansite artışı veya düzgün konturlu non-kalsifiye kitle lezyonu şeklinde tanımlanır. Mastit ve apse ayrımı klinik olarak zor olabildiğinden apse şüphesi olduğu durumlarda US ilk tercih edilen tanı yöntemidir. Mastit tablosu ile başvuran hastalarda apse olup olmadığını belirlemek, kitleyi kontur -iç yapı ve septasyon varlığı açısından değerlendirmek, aspirasyona kılavuzluk etmek ve uygun olan olgularda apse içerisine dren yerleştirmek US’nin temel kullanım alanlarıdır. Apseler US’de; düzgün konturlu, oval veya yuvarlak şekilli, mikrolobüle veya konturları silik, püy ile uyumlu hareketli internal ekolar ve septalar içeren kalın cidarlı kistik karakterde kitle lezyonları şeklinde izlenir. Çevreleyen meme parankimi ödeme bağlı olarak hipoekoik olarak izlenir (Resim 7). Laktasyonel mastitli olgularda apse daha çok periferal tipte olup, galaktosellerde ortaya çıkar [3, 14, 22, 23]. Uygun antibiyotik tedavisini takiben iyileşme başladığında ilk bulgu vaskülarizasyondaki azalmadır. Eğer gerileme olmazsa ve apseleşme başladığı zaman likefaksiyon nekrozu alanlarında dokular hipoekoik ve heterojen olarak izlenir [23].
Manyetik rezonans görüntüleme (MRG), mastit olgularında rutin olarak kullanılmamakta olup, ödem, sıvı kolleksiyonları, cerrahi debridman gerektiren fistül traktlarının varlığı ve boyutunu preoperatif planlamada belirlemek, büyük ve yoğun memelerde derin apselerin değerlendirilmesinde US’ye göre büyük avantaj sağlar. MRG’de memedeki ödeme bağlı olarak T2 ağırlıklı serilerde sinyal artışı, kontrastlı incelemelerde glandüler dokuda kontrastlanma ve apse gelişmesi durumunda T2 ağırlıklı serilerde hiperintens koleksiyon izlenir. Diffüzyon ağırlıklı MRG’de diffüzyon kısıtlanması nedeniyle yüksek sinyal ve düşük görünür difüzyon katsayısı sinyali apse için karakteristik bir bulgudur. Proton MR spektoskopisinde ise lipid artışı izlenirken, laktat ve kolin artışı izlenmez (Resim 8) [4, 21, 24, 25].
Galaktosel
Laktasyondaki kadınlarda en sık görülen benign kitle lezyonlarıdır. Terminal duktusların ve süt üreten duktusların kistik dilatasyonudur. Genellikle laktasyonun kesilmesinden haftalar ve aylar sonra olabileceği gibi, laktasyon esnasında ve gebeliğin 3. trimestrinde de karşılaşılır. Laktasyon kesildiği zaman meme içerisindeki süt birikir ve yoğunlaşır, duktuslarda dilatasyona, kistlere ve galaktosele yol açar [13]. Enfekte olmadıkça galaktosel; ağrısız, hızlı boyut değişikliği olan, eritem ve sistemik semptomların eşlik etmediği orta sertlikte ele gelen kitle lezyonlarıdır. Enfeksiyon galaktosellerde görece yaygın bir komplikasyon olabilir ve bu durumda duvarı kalınlaşır, hiperemik ve izoekoik olarak izlenir. Galaktosel, apse ile karışabilir, ancak galaktosel duktal bir dağılım izler. Hastanın yakın bir zamanda laktasyon öyküsü olması ve aspirasyon materyalinde süt ve pürülan materyalin olması tanı koydurucudur [9, 13].
Galaktoselin MG görünümü yağ ve protein içeriğine ve sıvının kıvamına bağlı olarak değişebilir. (1) Tipik görünümü psödolipom şeklinde, içerisinde yoğun yağ içeriğine bağlı olarak radyolusen kitle lezyonu şeklinde izlenebilir. (2) Yağ ve suyun vizkozite farkından dolayı X ışınlarının yatay şekilde hastaya ulaştığı mediolateral projeksiyonda yağ-sıvı seviyesi izlenen nodüler lezyon şeklinde, (3) psödohamartom, sütün eski olması nedeniyle vizkozitesi yoğun olduğundan yağ ve suyun birbirinden ayrılması mümkün olmadığından hamartom benzeri görünüm verebilir (Resim 9) [13].
Galaktoselin US görünümü dönemine bağlı olarak değişik olabilir. Başlangıçta taze sütle dolmuş dilate terminal duktuslar uniloküle veya multiloküle anekoik kistik lezyonlar olarak görülür. Santralde olduğunda tek bir kistik kitle görünümünde izlenirken, periferde olduğunda multiloküle kistik kitleler şeklinde izlenir (Resim 10).
Daha sonraki dönemde galaktosel komplike kist, kompleks kistik lezyon veya içerisindeki proteinlerin fazla denatüre olması durumunda hiperekoik solid karakterde kitle lezyonları şeklinde izlenebilir (Resim 11). Düzensiz şekil ve kötü sınırlanmış kenarlar dahil olmak üzere malign lezyonlarla aynı özellikleri paylaşabilirler [13, 26, 27]. Malign lezyonlarla ayrım yapmada Doppler US’den yararlanılır. Doppler US’de galaktoselde vaskülarizasyon izlenmez. US yapılırken transdüserle yapılan kompresyon sonucu lezyon içerisindeki partiküllerin bir yöne doğru hareketi izlenirken, kompresyon kaldırıldığı zaman aksi yöne hareketi izlenir. MG, US ve Doppler US bulguları ile tanı konulmadığı durumlarda aspirasyon yapılarak hem tanı konulur, hem de tedavi edilir. Galaktosel kronikleştikçe yağ kisti şeklinde izlenebilir [13].
Laktasyonel Olmayan Mastit (Non-puerperal Mastit)
Laktasyonel olmayan mastit, gebe olmayan, emzirmeyen kadınlarda görülür ve bakteriyel enfeksiyonları, periduktal mastiti ve granülomatöz mastiti içerir [4]. Akut enfeksiyöz mastitin büyük çoğunluğunu laktasyonel olmayan mastitler (%90) oluşturur. Laktasyonel olmayan mastit ağırlıklı olarak santral veya retroareolar yerleşimli olup, periferik yerleşim daha az izlenir. %25’i bilateral izlenirken, %92 gibi yüksek bir oranla nüksle karşımıza gelebilir [4, 11]. Laktasyonel olmayan mastiti olan hastalar tipik olarak ağrı, deride kalınlaşma veya koltuk altında şişlik, lenfadenopati ile ilişkili olabilen bir meme kitlesi ile başvururlar.
Laktasyonel Olmayan Santral Mastit (Subareolar Mastit)
Laktasyonel olmayan subareolar mastit, Zuska hastalığı olarak bilinen nadir görülen bir hastalıktır. Genellikle 40 yaşın altındaki kadınlarda ortaya çıkma eğiliminde olup ortalama yaş 32 olup, sigara, diyabet, obezite ve siyah ırk ile ilişkilidir [4, 11, 28]. Sigaranın retroareolar kanalların epiteli üzerinde doğrudan ve dolaylı olarak direkt toksik etkisi olabileceği, daha sonra nekroz ve enfeksiyona yol açarak patogenezde rol oynadığı düşünülmektedir [28, 29].
Laktasyonel olmayan subareolar mastitte, altta yatan patolojik süreç periduktal mastittir. Duktus duvarının kronik inflamatuar süreci olan duktal ektazilerde, sıvı ile dolu dilate duktuslar gelişir. Bu duktal ektazi kronikleştikçe duktus duvarı kalınlaşır. Memede inflamasyon olduğu zaman duktal yapıların lümeni dilate olur, denatüre olmuş sütten oluşan solid tıkaçlar oluşabilir, duvarı kalınlaşarak izoekoik olarak izlenir (Resim 12) [15]. Duktus lümeni içerisinde lipidden zengin olan inflamatuar bir debris bulunmaktadır. İnflamasyon kronikleştikçe duktus duvarı zayıflar. Minör travmalar sonucu duktus duvarında yırtılma sonucu lümen içerisinde bulunan ve ekstravaze olan lipidden zengin olan sıvı akut kimyasal mastite neden olur. Duktus duvarı çevresinde lenfosit ve plazma hücresi infiltrasyonu ile karakterize periduktal mastit şeklinde başlar. Kitle, periareolar apse ve duktuslarda fistül olsun veya olmasın periareolar inflamasyon olarak ortaya çıkabilir [28, 30]. Periareolar enfeksiyonlar, tedavisi en zor meme enfeksiyonlarıdır ve hastaların yaklaşık yarısı tekrarlayan enfeksiyon atakları yaşar. Tekrarlayan enfeksiyonların altında yatan neden, laktiferöz duktusların keratin tıkaçlarla tıkanmasıdır. Bu nedenle bu kanallar eksize edilmedikçe subareolar apse tekrarlamaya devam edecektir [31]. Bu hastalar sıklıkla tekrarlayan, tedavisi zor olan retroareoler apselerle başvururlar. Kadınların yaklaşık %25’inde bilateral olurken, %25-40’ında nüks apseler oluşabilir [32]. Bu apseler periduktal mastitin bir komplikasyonu olarak ortaya çıkarlar. Ana neden, duktuslarda bulunan glandüler epitelin metaplastik skuamöz epitele dönüşmesidir. Bu metaplastik skuamöz epitel, büyük miktarlarda keratin oluşumuna neden olur. Buna bağlı olarak, laktiferöz duktusların oluşan sellüler debrislere ve keratin tıkaçlara bağlı tıkanması sonucu duktusun dilatasyonu, fistülizasyonu veya rüptürü sonucu oluşur. Duktusun dilatasyonuna bağlı olarak oluşan rüptür sonucu açığa çıkan keratin içeriğine, yabancı patojenlerin yok edilmesinde rol oynayan TH1 hücreleri tarafından salgılanan sitokinler, meme dokusunu yabancı bir madde olarak tepki verir ve bakteriyel enfeksiyona eğilimli periduktal inflamasyon oluşur [33, 34]. Staza bağlı olarak Staphylococcus aureus, Pseudomonas aeruginosa, Enterococcus, Bakteroides ve Proteus türlerinin etken olduğu sekonder enfeksiyonlar gelişir, periareolar apse ve kutanöz fistül traktları gelişir [35].
Periduktal mastitli hastalar, ağrı ve eritem ile ilişkili olabilen periareolar veya subareolar kalın kabuklu kitle lezyonu, meme başı retraksiyonu, yoğun içerikli pürülan meme başından akıntı veya fistül traktından akıntı, meme apsesi veya drene edici fistüller ile başvurabilirler (Resim 13) [36]. Fistüller, periareolar deri ile subareolar meme kanalı arasındaki bağlantılardır. Fistüller bazen, etkilenen tek bir kanaldan veya birden fazla hastalıklı kanaldan kaynaklanan, genellikle areola sınırında birden fazla dış açıklık olarak izlenir [7].
Subareolar apse spontan olarak meme ucunun vermillion sınırına boşalabilir. Zamanla kronik bir sinüs veya fistül traktı oluşabilir. Tekrarlayan apse ve laktiferöz duktuslarda distalde kalıcı staz sonucu keratin birikiminin devam etmesiyle kronik inflamatuar süreç gelişir. Meme dokusu iyileşirken makrofajlar ve diğer hücreler tarafından sitokinler salgılanır, fibrozise neden olur [2].
Laktasyonel olmayan subareolar mastitte daha çok büyük duktuslar etkilenir. Akut inflamasyon durumlarında inflame duktus duvarında US’de uniform izoekoik kalınlaşma izlenir. Akut periduktal mastitte duktus duvarında hiperemi olduğu zaman, renkli Doppler veya pover Dopplerde damar duvarlarının kalınlaştığı ve duktus duvarına paralel olduğu izlenir (Resim 14). Akut hiperemik inflame duktus, intraduktal papiller lezyonlar ile karışabilir. Periduktal inflamasyon olduğu zaman vasküler akım ekzantrik yerleşimlidir. İntraduktal papiller lezyon, duktus içerisinde santral yerleşimli olup, eğer vasküler sap içeriyorsa buradaki vasküler yapının duktus duvarına dik uzandığı gözlenir.
Duktus içerisinde debriye ait internal ekolar izlenebilir. İnflamasyonun kendiliğinden veya antibiyotik tedavisi ile düzelmesi esnasında hiperemideki azalmayı, duktus duvar kalınlığındaki azalma ve duktus lümen içerisindeki debrilerin azalarak kaybolması takip eder.
Zuska hastalığının görüntüleme bulguları hakkında çok az çalışma yapılmıştır. En sık MG bulguları deri kalınlaşması, fokal veya diffüz asimetrik dansite artışı, konturları düzensiz kitle lezyonu veya yapısal distorsiyon sayılabilir. Ancak bu bulgular malignite ile karışabilir. Bu nedenle tedaviye yanıt vermeyen hastalarda inflamatuar meme kanserini ekarte etmek için doku tanısı önerilir. US’de ise heterojen hipoekoik solid veya kistik karakterde kitle lezyonları tespit edilir [4, 37, 38]. MRG’nin meme başı retraksiyonu ile sonuçlanan subareolar apselerin, özellikle de US’de yeterince izlenemeyen daha küçük lezyonların değerlendirilmesinde yararlı olduğu gösterilmiştir [25].
Tedavi perkütan drenaj ve antibiyotiklerle yapılır. Bu genç hastalar, ayrıca sigarayı bırakmaları için şiddetle teşvik edilmelidir, çünkü nüks ile ilişkili en önemli faktör sigaradır [32]. Subareolar mastitin radyolojik bulguları inflamatuar meme karsinom ile karışabilir. Ayrıca 35 yaş üstü kadınlara maligniteyi ekarte etmek için tanı amaçlı MG önerilmektedir [2]. Bu kadınlar için tek etkili uzun vadeli tedavi, toplam kanal eksizyonu ile etkilenen tüm kanalların çıkarılmasıdır. Ameliyat genellikle tedavi edicidir.
Laktasyonel Olmayan Periferal Mastitis
Çoğunlukla 40-50 yaşları arasında, premenopozal dönemdeki kadınlarda görülür [34]. Diabetes mellitus, obezite, romatoid artritis gibi hastalıkları olanlarda, siyah ırk ve sigara kullanımı gibi altta yatan durumlar olsa da, çoğunun bilinen bir risk faktörü yoktur [11]. 2013-2015 yılları arasında 44 hastada yapılan retrospektif çalışmada meme apselerinde %58 oranında Staphylococcus aureus en sık görülen patojendir. Kalan patojenler difteroidler, Pseudomonas aeruginosa ve Proteus’u içermektedir [39]. Bu apseler tipik olarak antibiyotik tedavisine ve drenaja iyi yanıt verir ve tekrarlamama eğilimindedir.
Periferik meme apseleri, önceden var olan kistik meme rahatsızlığı olan ve meme kistinin üstüne süperpoze enfeksiyon olan hastalarda ortaya çıkabilir [1]. Hastalar memede ağrılı palpe edilebilir bir kitle şikayeti ile başvururlar. US’de çoğunlukla düzgün konturlu olmakla beraber, konturları mikrolobüle veya belirsiz, hareketli internal ekolar ve septasyonlar içeren, yuvarlak veya oval kistik kitleler şeklinde izlenir. Kistik kitle lezyonu komşuluğundaki dokularda ödeme bağlı ekojenite azalırken, Doppler US’de vaskülarizasyon artışı tespit edilir. Enfekte meme kistlerinin tipik özellikleri arasında kist duvarının kalınlaşması, periferik vaskülaritenin artması ve kist içinde ekojenik debris bulunması sayılabilir (Resim 15) [1, 40].
Tekrarlayan meme apselerine sahip olma olasılığı en yüksek olan hastalar, sigara içenlerin yanı sıra yaşlı hastalardır [32]. Otuz beş yaşından büyük ve/veya meme kanseri riski taşıyan kadınlarda, meme enfeksiyonlarının yönetiminde önerilen taramadan vazgeçmemeli ve hastalar apselerinin tedavi edilmesinden sonra anormallikleri değerlendirmek için uygun meme görüntülemesine ihtiyaç duyarlar. Hastaların semptomları memenin sıkışmasına izin verecek şekilde düzeldiğinde MG önerilir. Herhangi bir şüpheli bulgu olduğunda apse odağından bir doku örneği alınmalı ve sitolojiye gönderilmelidir. Bu biyopsinin yapılmaması, onkolojik tanının kaçırılmasına ve tedavide gecikmeye neden olabilir.
Tedavi, apsenin aspirasyonunu, aerobik ve anaerobik mikrobiyolojik kültür testini ve duyarlılık sonuçlarına dayalı antimikrobiyal tedavinin uyarlanmasını gerektirir. Cerrahi drenaj en kesin olarak semptomların çözülmesine yol açmakla beraber 1990’lardan beri tedavi de daha az invaziv tedavi seçenekleri tercih edilmektedir.
Çıkar Çatışması
Yazar bu makale ile ilgili olarak herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir.