ÖZ
Torasik aorta yaralanmaları ve akut aortik sendromlar (AAS) torasik aortayı ilgilendiren hızlı tanı ve tedavi gerektiren acil durumlardır. Bilgisayarlı tomografi teknolojisindeki gelişmeler hem travmatik aorta yaralanmalarının hem de AAS’lerin tanısında önemli bir gelişme sağlamıştır. Bu derlemede, akut torasik aorta yaralanmaları ve AAS’lerin radyolojik bulguları ve ayırıcı tanıları gözden geçirilecektir.
ÖĞRENME HEDEFLERİ
• Torasik aorta yaralanmalarının direkt ve indirekt radyolojik bulgularını tanımlamak.
• Akut aortik sendromların (AAS) tanımlarını ve bilgisayarlı tomografi anjiyografi bulgularını kavramak.
• AAS’lerin radyolojik ayırıcı tanısını yapabilmek.
GİRİŞ
Torasik aorta yaralanmaları daha sık olarak künt travmalarda görülmekte olup torasik travmalarda aorta yaralanması oranı %1-2 civarındadır [1]. Torasik aorta yaralanması kafa travmasından sonra travma ilişkili mortalitenin en sık ikinci sebebi olup olguların yaklaşık %80’i hastaneye ulaşmadan kaybedilir. Erken ve doğru tanı konup tedavi edilmezse mortalite oranı oldukça yüksektir [2].
Akut aortik sendrom (AAS) terimi ani başlangıçlı, şiddetli göğüs ve/veya sırt ağrısı ile kendini gösteren, hızlı müdahale gerektiren ve hayatı tehdit eden durumlar için kullanılır. Geleneksel olarak bu başlık altında aort diseksiyonu (AD), intramural hematom (IMH) ve penetran aterosklerotik ülser (PAÜ) yer alır. Çok kesitli bilgisayarlı tomografi (ÇKBT) teknolojisindeki ilerlemeler ve elektrokardiyogram (EKG) tetiklemeli çekim teknikleri hem torasik aorta yaralanmalarının hem de AAS’lerin erken ve doğru tanısına önemli ölçüde katkı sağlamıştır [1, 3, 4].
TORASİK AORTA YARALANMALARI
Torasik aorta yaralanmaları özellikle yüksek enerjili travmalarda görülür. Patofizyolojisi karmaşık olup birden fazla mekanizmanın rol aldığı düşünülmektedir. Bu mekanizmalar, ani yavaşlama (deselerasyon), germe-makaslama kuvvetleri, travmaya bağlı intratorasik basınçta ani artış (water-hammer fenomeni) ve aortanın kemik yapılar arasında sıkışması (ön tarafta sternum, 1. kosta ve klavikula ile arka tarafta vertebra arasında) olarak sıralanabilir [5, 6].
Travmatik aorta yaralanmaları özellikle aortanın görece en sabit olduğu yerlerde meydana gelir. En sık olarak sol subklavyen arterin hemen distalinde bulunan aortik istmusta (%95), daha az oranda aort kökünde ve diyafragmatik hiyatus düzeyinde görülür [2, 7, 8].
Görüntüleme Bulguları
Direkt grafi, olguların yaklaşık %7’sinde normaldir. Bulgular oldukça non-spesifik olup en sık görülen direkt grafi bulgusu mediastinal genişlemedir (8 cm üstü ve/veya toraks genişliğinin %25’inden fazla). Diğer bulgular solda apikal kalınlaşma (apical cap), aorta konturunda anormallik, endotrakeal ya da nazogastrik tüpün sağa deviyasyonu olarak sıralanabilir [1, 9].
Torasik aorta yaralanmalarının tanısında standart görüntüleme yöntemi hızlı, yaygın ve kolay erişilebilir olması sebebiyle BT anjiyografi (BTA) olarak kabul edilmektedir. BTA’nın tanısal duyarlılığı %95-100, özgüllüğü ise %100 olarak rapor edilmiştir [1, 8, 10, 11]. Çekim protokolleri, travma merkezlerinin imkanlarına ve hastanın klinik durumuna göre farklılık gösterebilir. Genellikle travma hastalarında kontrastsız beyin ve servikal bölge taramasını takiben, toraks, abdomen ve pelvise yönelik kontrastlı görüntüler elde olunur. Torasik aorta yaralanması şüphesi varsa, öncelikle toraks giriminden böbreklerin bitimine dek arteryel fazda çekim (BTA), sonrasında ek olarak portal venöz fazda abdominopelvik görüntüleme önerilmektedir [11]. Alternatif olarak, trifazik kontrast madde enjeksiyonu protokolü ile toraks, abdomen ve pelvis tek bir taramada görüntülenebilir. Bu şekilde daha iyi vasküler ve parankimal opasifikasyonun sağlandığı ve kontrast maddeye bağlı saçılma artefaktlarının azaldığı bildirilmiştir [12]. Ayrıca, IMH veya aktif kanama şüphesinde kontrastsız serilerin protokole eklenmesi önerilmektedir.
Rutin olarak her travma olgusunda kullanılmamakla birlikte, tetkikin EKG eşliğinde gerçekleştirilmesiyle pulsasyona bağlı hareket artefaktlarının önüne geçilebilir [11, 13]. Bazı patolojiler aksiyel düzlemde gözden kaçabileceğinden, değerlendirme mutlaka multiplanar rekonstrüksiyon (MPR) ve maksimum intensite projeksiyon teknikleri ile birden fazla düzlemde gerçekleştirilmelidir [14].
Direkt Bulgular
Torasik aorta yaralanmalarına ait direkt bulgular aorta duvarının yaralanan katmanlarına göre farklılık gösterir. Direkt bulgular intimal flep, lümen içi mural trombüs, IMH, psödoanevrizma, aorta kontur ve kalibresinde ani değişiklik (psödokoarktasyon) ve aktif kontrast madde ekstravazasyonudur (Resim 1) [8]. İntimal yaralanma intimal flep ve/veya lümen içi dolum defekti şeklinde görülür. Hem intima hem medya tabakasının yaralanması, adventisya tarafından sınırlanan psödoanevrizma oluşumuna yol açar. Tam kat yırtık ya da aortik transeksiyon (rüptür) aortanın tüm tabakalarını etkiler ve kontrast madde ekstravazasyonuyla sonuçlanır [11, 15, 16].
İndirekt Bulgular
İndirekt bulgular daha çok ciddi aortik yaralanmalarda görülür. Mediastinal hematom aortik yaralanmanın yanı sıra vertebra fraktürü, venöz yaralanma, interkostal arter, internal torasik arter yaralanması gibi başka sebeplere bağlı da görülebilir. Periaortik hematom torasik aorta yaralanmasının indirekt bulgularından olup, arteryel vaza vazorum ve perivasküler venlerin yaralanmasına bağlı olarak görülür. Periaortik yağ planlarında dansite artışı, hematom ile aorta arasında yağ planlarının seçilememesi mediastinal hematomun aortik yaralanmaya ait olduğunun göstergesidir (Resim 2) [13, 15].
Hemotoraks, pnömotoraks, akciğer kontüzyonu/laserasyonu, trakebronşiyal yaralanma, özofagus yaralanması, diyafram rüptürü gibi yüksek enerjili travmaya işaret eden başka bulgular görülebilir. Özellikle 1. ve 2. kosta, skapula, sternum ve üst torakal vertebra kırıkları aortik yaralanma riskini artırır; bu durumlarda aortik yaralanma açısından dikkatli değerlendirme yapılmalıdır [11, 15, 17].
TRAVMATİK AORTA YARALANMALARININ SINIFLANDIRILMASI
Sınıflama BTA bulgularına göre yapılmakta olup, kullanılan farklı sınıflama sistemleri Tablo 1’de ayrıntılı olarak verilmiştir [7, 18, 19].
Minimal aortik yaralanma (MAY), aortanın dış konturunda bozulmanın olmadığı, 1 cm’den küçük intimomedyal lezyonlar için kullanılır. Torasik aorta yaralanmalarının %10-30’u bu kategoriye girmektedir [20, 21]. MAY bulguları genellikle 1 cm’den küçük intramural trombüs veya dolum defektleri (%80), 1 cm’den küçük ince fokal flepler (%15) ya da IMH’ler (%5) şeklindedir [11, 22]. MAY’ler genelde acil girişim gerektirmez ve kendiliğinden gerileme eğilimindedir. Ancak, olguların %10-15’inden azında bulguların sebat ettiği veya ilerlediği gözlemlenebilir [21, 23-25]. Bu nedenle MAY olgularının BT ile takibi önerilmektedir. Öte yandan MAY ile ilişkili intramural trombüslerin distal embolisi akılda tutulması gereken başka bir komplikasyondur ve bu durumda yeni gelişen dalak ve/veya böbrek gibi uç organ enfarktları görülebilir (%17) (Resim 3) [22].
Harborview sınıflamasına göre, psödoanevrizma varlığı orta dereceli, aktif kontrast madde ekstravazasyonu ise ciddi yaralanma olarak değerlendirilmiştir. MAY’lerde konservatif tedavi yaklaşımı önerilirken, orta dereceli yaralanmalar için 24-72 saat içinde yarı elektif müdahale, şiddetli yaralanmalarda ise acil onarım gerekliliği vurgulanmaktadır [19].
Ayırıcı Tanı ve Taklitçiler
Nefes tutmama ya da pulsasyona bağlı hareket artefakları (Resim 4), süperior vena kavadaki yoğun kontrast maddenin yol açtığı saçılma artefaktları ve hemodinamisi bozuk hastalarda kontrast madde ile kontrastsız kanın karışmamasına bağlı artefaktlar BTA’da torasik aorta yaralanmasını taklit edebilir [8, 15, 26].
Bazı anatomik varyasyonlar travma öyküsü olan hastalarda aortik yaralanma açısından şüphe uyandırabilir. Bu varyasyonlar, duktus divertikülü, aortanın normal postistmik dilatasyonu (aortic spindle), bronşiyal ve interkostal arterlerin dal çıkışlarındaki infindibüler genişlemelerdir. Duktus divertikülü tipik olarak istmus yakınında inferiorda, kapanmış duktus arteriyozus yerleşiminde, aort lümeniyle geniş açılı fokal genişleme şeklinde görülür. Aksine psödoanevrizmalar aorta lümeniyle dar açı yapar (Resim 5). Ayrıca duktus divertikülü varlığında, bu düzeyde duktusun fibrotik kalıntısı ve/ veya kalsifikasyon seçilebilir. Bronşiyal ve interkostal arterlerin dal çıkışlarındaki infindibüler genişlemeler koni şekilli olup ucundan çıkan arter takip edilebilir [11, 15, 26].
Artefaktlar ve anatomik varyasyonların yanı sıra ateroskleroza bağlı lümene polipoid tarzda uzanan yumuşak ve ülsere plaklar, PAÜ’ler aortik yaralanma ile karışabilir. Bu durumda indirekt bulguların yokluğu ayırıcı tanıda yardımcı olabilir. Aorta dışı arterlerin, azygos ve mediastinal venlerin yaralanmasına ve vertebra kırıklarına bağlı mediastinal hematomlar görülebilir. Aortik yaralanma yok ise hematom genelde aorta duvarından uzaktır ve aorta çevresindeki yağ planı korunmuş olmalıdır (Resim 6) [11, 15].
AKUT AORTİK SENDROM
Akut aortik sendromlar, şiddetli ve yırtıcı tarzda, sırta yayılan ani başlangıçlı göğüs ağrısıyla karakterize, hayatı tehdit eden, acil tanı ve müdahale gerektiren aorta patolojileridir. Geleneksel olarak, klasik AD, IMH ve PAÜ olarak sınıflandırılmakta olup semptom ve klinik bulguları benzerdir. Bu nedenle, erken ve doğru tanıda görüntüleme oldukça kritik bir rol oynar [27, 28].
Bilgisayarlı tomografi anjiyografisi, uzaysal çözünürlük ve tanısal doğruluğunun yüksek olması, acil durumlarda hızlı görüntüleme sağlaması ve erişilebilir olması nedeni AAS’lerin tanısında altın standart görüntüleme yöntemidir. ÇKBT teknolojisindeki ilerlemeler ve EKG tetiklemeli çekim teknikleri sayesinde görüntü kalitesi, duyarlılık, özgüllük ve tanısal doğruluk önemli ölçüde artmıştır. AD’nin tanısında BT’nin duyarlılığı %98-100, özgüllüğü ise %98 olarak raporlanmıştır [27, 29].
Akut aortik sendromda görüntülemenin amacı hızlı ve doğru tanının yanı sıra, patolojinin yaygınlığını, olası komplikasyonlarını belirlemek, uygun tedavi stratejisinin seçimine ve planlanmasına yardımcı olmaktır. BT protokolü, akut IMH saptanması amacıyla toraks, abdomen ve pelvisi içerecek şekilde kontrastsız çekim ile başlamalıdır. Sonrasında aynı alana yönelik arteryel fazda BTA görüntüleri elde olunur. Pulsasyona bağlı hareket artefaktlarını engellemek için, eğer mümkünse aort kökü ve torasik aorta EKG eşliğinde görüntülenmelidir [4, 29, 30]. AD’de erken arteryel fazda yalancı lümende yavaş akıma bağlı dolum görülmeyebilir, tromboze lümen-yavaş akım ayrımı için tetkike venöz faz eklenebilir (Resim 7) [31]. Ayrıca venöz faz, diseksiyonun neden olabileceği abdominal uç organ iskemisi komplikasyonlarının saptanmasında faydalıdır. Görüntülerin MPR ve hacimsel işleme (volume rendering technique, VRT) gibi postproses teknikler ile değerlendirilmesi tanıda ve tedavi planlamasında yardımcıdır [32].
Manyetik rezonans görüntülemenin akut dönemde tanıda kullanım yeri olmamakla birlikte radyasyon maruziyetinin azaltılması amacıyla kronik dönemde stabil hastaların takibinde kullanılabilir [33].
Tipik radyolojik bulguların varlığı tanıda yol gösterici olsa da AAS’ler birbiriyle örtüşen radyolojik bulgularla karşımıza çıkabilir, aynı hastada eş zamanlı görülebilir veya birbirine dönüşebilir [28]. Temel olarak tümünün patofizyolojisinde aortanın mediya tabakasının dejenerasyonu yer almaktadır [34]. İntimomedyal defektlerin farklı tipleri Svensson sınıflamasında tariflenmiştir (Tablo 2) [35].
AORT DİSEKSİYONU
Aort diseksiyonu en sık görülen AAS tipidir. Altta yatan temel patofizyoloji mediya tabakasının dejenerasyonudur. AD’de intimomedyal yırtık, bu yırtıktan geçen kanın medya tabakasında ilerlemesi sonucu oluşan çift lümen görünümü ve diseksiyon flebi görülür [36, 37]. En sık intimomedyal yırtık lokasyonları proksimal çıkan aorta ve sol subklavyen arter çıkışının hemen distalidir. Diseksiyon hem antegrad hem retrograd yönde uzanım gösterebilir [33].
Gerçek ve yalancı lümen ayrımı hem cerrahi hem de perkütan tedavi planlamasında önemlidir. Gerçek lümen, aortanın diseksiyondan etkilenmemiş kısmının lümeniyle devamlılık gösterir. Duvar kalsifikasyonları diseksiyon flebiyle birlikte yer değiştirir ve gerçek lümenin duvarında bulunur. Yalancı lümenin basıncı genelde gerçek lümenden yüksektir, bu durum gerçek lümenin yalancı lümen tarafından sıkıştırılmış gibi görünmesine ve gerçek lümenin kesitsel alanının daha küçük olmasına yol açar. Ayrıca yalancı lümende genellikle yavaş akıma bağlı gecikmiş kontrastlanma görülür. Yalancı lümen genelde çıkan aortada anterolateralde, inen aortada posterolateralde yer alır (Resim 8) [31, 38, 39].
Yalancı lümene ait iki adet BTA bulgusu tanımlanmıştır. Gaga işareti, aksiyel düzlemde aorta duvarı ve intimal flep arasında yalancı lümenin kenarında görülen dar açı olarak tanımlanır [40]. Örümcek ağı bulgusu ise yalancı lümen içerisindeki rezidü mediya liflerini temsil eder ve çizgisel dolum defektleri olarak görülür [41].
AORT DİSEKSİYONU TİPLERİ
Başlıca AD sınıflamaları De Bakey ve Stanford sınıflamalarıdır. De Bakey sınıflaması, intimal yırtığın yeri ve diseksiyon uzanımına göre üç tipe ayrılır. Daha kolay uygulanabilir olması ve tedavide yol gösterici olması sebebiyle Stanford sınıflaması günlük pratikte daha çok tercih edilmektedir. Stanford sınıflamasına göre diseksiyonlar, primer intimal yırtığın yerleşim yerinden ve diseksiyon uzanımından bağımsız olarak çıkan aortanın etkilenip etkilenmemesine göre sırasıyla tip A ve tip B olmak üzere ikiye ayrılır (Resim 9) [42]. Daha nadir olmakla birlikte, diseksiyon izole olarak arkus aortayı etkileyebilir ya da arkusu tutarken çıkan aortaya uzanmayabilir. Stanford ya da De Bakey sınıflamasında bu diseksiyonlar ayrıca tanımlanmamış olup, arkus tutulumlu tip B diseksiyon ya da non-A non-B olarak adlandırılabilir [28, 43]. Akut tip A diseksiyonların komplikasyon ve mortalite oranı yüksek olup genelde acil cerrahi onarım gerekmektedir, komplike olmayan tip B diseksiyonlarda ise konservatif yaklaşım önerilir [42, 44].
KOMPLİKASYONLAR
Aort diseksiyonunda diseksiyonun tipi, giriş noktası- intimal yırtık lokasyonu, diseksiyonun proksimal ve distal uzanımı, gerçek- yalancı lümen ayrımı, varsa diseksiyonun çıkış noktaları ve komplikasyonlar açısından detaylı değerlendirme yapılmalıdır. Aorta dallarına flep uzanımı, dalların patensisi ve dalların hangi lümenden çıktığı olası komplikasyonlar açısından önem taşır [33].
Aort diseksiyonunda en korkulan komplikasyon aortik rüptürdür (Resim 10). Disekan anevrizma, hemotoraks, mediastinal hematom görülebilir. Sadece tip A diseksiyonla ilişkili olan komplikasyonlar, flep uzanımı ile gelişen aortik kapak yetmezliği, koroner arterlere uzanım ve myokard iskemisi, hemoperikardiyum ve kardiyak tamponaddır. Aorta ve pulmoner arterlerin ortak adventisyayı paylaşması nedeniyle, tip A diseksiyon bazen ana pulmoner arterler boyunca adventisyal hematom ve pulmoner arterlerde çap azalmasına yol açabilir [31, 33, 38, 45]. İnen aortada yalancı lümenin kısmen tromboze olması, gerçek lümenin belirgin kompresyonuyla sonuçlanabilir. Bu durum koroner arterler, arkus dalları (serebral ve üst ekstremite arterleri), visseral dallar ya da alt ekstremite arterlerinde malperfüzyon ve uç organ iskemisine yol açabilir [31, 46].
SINIRLI İNTİMAL YIRTIK
Sınırlı intimal yurtık, patolojik olarak kısmen mediyaya da uzanan, ancak mediya tabakalarında ayrılmanın eşlik etmediği bölgesel intimal yırtıklar için kullanılır. AD’nin nadir görülen ve gözden kaçabilen bir varyantıdır. Ancak sınırlı intimal yırtıkta klasik AD’nin aksine flep ya da yalancı lümen gelişmez ve bu nedenle inkomplet diseksiyon olarak da adlandırılır (Svensson tip 3) [30, 35, 47].
Sınırlı intimal yırtıklar BTA’da daha çok çıkan aortada, çizgisel intimal bütünlük kaybı ve aorta konturunda tek taraflı bölgesel çıkıntı şeklinde görülür. Üç boyutlu VRT reformat görüntüler tanıya yardımcı olur (Resim 11) [4, 30, 48].
Tiplendirme ve tedavi yaklaşımı diğer AAS’ler gibi Stanford sınıflamasına göre belirlenir. Sınırlı intimal yırtık komplikasyonları arasında plevral efüzyon, perikardiyal efüzyon, hemoperikardiyum, hemotoraks, mediastinal hematomlar yer almakta olup, klasik AD’na ilerleyebilir ve rüptüre yol açabilir [30]. Madani ve ark. [47] olguların %76’sında, en sık IMH (%69) olmak üzere eşlik eden başka vasküler patoloji tespit etmiştir (IMH, AD, PAÜ) [47].
İNTRAMURAL HEMATOM
İntramural hematom en sık görülen ikinci AAS tipi olup, AAS’ların %5-15’ini oluşturur [49]. Geçmişte vaza vazorumların spontan rüptürü ile açıklanmakta iken, bu görüş değişmiştir. Literatürde cerrahi, patolojik ve radyolojik incelemelerde mikroskopik intimal yırtıklar tespit etmiş olup, günümüzde IMH, klasik AD varyantı ya da öncüsü olarak kabul edilmektedir [42, 50-52].
İntramural hematomlar kontrastsız BT’de aorta duvarı içerisinde hilal şekilli ya da çevresel yüksek dansite (40-70 Hounsfield ünitesi) şeklinde görülür. IMH’de intimal kalsifikasyonlar lümene doğru yer değiştirir (Resim 12). Bu bulgu IMH’nin, ateroskleroz ya da anevrizmada görülen mural trombüslerden ayrımında faydalıdır, IMH’de duvar kalsifikasyonları lümene itilirken, mural trombüste kalsifikasyonlar periferdedir. Ayrıca mural trombüsün intimal yüzeyi düzensizdir [4, 33, 38].
IMH, aortanın birden fazla segmentini tutarsa, AD’de görülebilen tromboze yalancı lümen ile karışabilir. IMH’de lümen boyunca uzanım doğrusal iken, aksine AD’de diseksiyon flebinin aorta lümeni boyunca uzanımı spiral şeklindedir [38]. Çevresel IMH’ler büyük damar vasküliti ile karışabilir, ancak IMH’ler çoğunlukla hilal şeklindedir ve vaskülitin aksine duvarda kontrast tutulumu beklenmez [28].
BTA’da IMH içerisinde fokal kontrastlanma alanları görülebilir. Ülser benzeri projeksiyon, genelde ilk BT’de olmayan, IMH içerisinde lümenle bağlantılı, 3 mm’den geniş boyunlu fokal dolum fazlalığı olarak tanımlanır. İntramural kan havuzu ise lümenle bağlantısı olmayan ya da çok ince (<2 mm) bağlantısı olan, interkostal ya da lumbal arterlerle ilişkili fokal kontrastlanmalardır [53, 54].
Tiplendirme ve tedavi yaklaşımı Stanford sınıflamasına göre belirlenir. İntramural hematomlar çoğunluklar geriler ya da stabilize olurken, klasik AD’ye dönüşebilir, anevrizma ya da rüptüre yol açabilir [49, 55]. Tip A IMH’lerde perikardiyal, plevral efüzyon, aortik rüptür ve klasik AD’ye dönüşme riski daha fazladır [56]. Kötü prognoz göstergesi olan diğer faktörler eşlik eden aort dilatasyonu/anevrizması, IMH kalınlığının 10 mm’den fazla olması, eşlik eden plevral-perikardiyal efüzyon ve periaortik hematom, takipte ülser benzeri projeksiyon gelişmesi, ülser benzeri projeksiyonların çapı ve derinliğidir [54, 57]. İntramural kan havuzu varlığı kötü prognozla ilişkili değildir [53].
PENETRAN ATEROSKLEROTİK ÜLSER
Penetran aterosklerotik ülserler AAS olgularının %2-7’sini oluşturur [58, 59]. Aorta duvarının katmanlarını değişken derecede etkileyen, intimada bütünlük kaybına yol açan ve internal elastik laminayı mediya tabakasına doğru aşındıran aterosklerotik ülserasyon olarak tanımlanır [60].
Penetran aterosklerotik ülser, ileri aterosklerotik hastalığa bağlı intimal hasar zemininde gelişir, bu nedenle genelde yaşlı hastalarda ve %90’dan fazla inen aortada saptanır [30]. BTA’da aortanın adventisyal konturunu aşan ülserasyonlar şeklinde görülür (Resim 13). Zeminde genelde yaygın aterosklerotik plaklar ve intimal kalsifikasyonlar bulunur ve komşuluğunda IMH görülebilir [33, 49, 60, 61]. Çıkan aorta ve arkusu tutan, çapı 20 mm’den, derinliği 10 mm’den fazla olan PAÜ’lerde komplikasyon riski daha fazladır. İlerlemesi halinde psödoanevrizma, AD ve aortik rüptüre yol açabilir [49, 59, 62].
Ayırıcı tanıda ülsere plak ve IMH’da görülen ülser benzeri projeksiyonlar yer almaktadır. PAÜ’de intimal sınır düzgündür ve kalsifikasyonlar lümen komşuluğunda yerleşimlidir, ancak ülsere plakların yüzeyi düzensiz olup kalsifikasyonlar plağın periferinde yer alır (Resim 14). Ülser benzeri projeksiyonlar, IMH içinde takip sürecinde gelişir ve aorta konturunu aşmaz [54].
SONUÇ
Bilgisayarlı tomografi anjiyografisi, akut torasik aorta patolojilerinin tanısında vazgeçilmezdir ve tanının hızlı bir şekilde doğrulanması veya dışlanması için ilk tercih edilen görüntüleme yöntemidir. Akut torasik aorta patolojileri, yüksek mortalite riski taşıyan ve hızlı tanı ile müdahale gerektiren ciddi klinik durumlardır. Gelişmiş görüntüleme yöntemleri sayesinde erken tanı ve multidisipliner yaklaşım bu durumların etkin yönetimi ve komplikasyonlarının önlenmesinde kilit rol oynamaktadır.